Ülkemizdeki enerji şirketleriyle (özellikle “elektrik dağıtım şirketleriyle”) AB’deki ve ABD’deki şirketler perspektif olarak gerçekten çok farklı düzlemlerde yaşıyorlar. Örneğin ABD’deki şirketler için Utility Dive ile PA Consulting’in The 2017 State of the Electric Utility Survey‘inden istifade edebiliriz, Survey’in sonuçlarından bir kısmı şu şekilde (s 88):
- En büyük sorun %49 ile yatırım maliyetlerinin geri dönüşünü almak
- İkinci sorun %43 yeni teknolojik yatırımları ispatlamak
- Üçüncü sorun %41 dağıtık kaynak büyümesini yönetmek
- Dördüncü sorun %35 ise verimlilik ve negatif talep artışından dolayı gelir kayıplarını kurtarmak
Anket sonuçlarının şirketleri ikilemlerle başbaşa bıraktığı açıktır. Zira, bir yandan şebeke yatırımlarının geri dönüşü amaçlanırken, öte yandan diğer taraflardaki gelir kayıplarının etkisi azaltılmaya çalışılıyor. Zira, günümüzde, çok ciddi şekilde yeni kavramlarla (teknoloji) tanışılıyor ve her bir kavramın temelinde de dijitalleşme var (yazılım ve elektronik). Devamında da güvenlik ve yedekleme sorunları geliyor. Tüm bunlar da, teknolojik yatırımlarda artış ve elektrik şirketleri için gelir kaybı anlamına gelebiliyor. Peki bu duruma Avrupalı şirketler nasıl tepki veriyor ve kendilerini nasıl konumlandırıyor? Örneğin, 119 yıllık tarihe sahip RWE 2016’da tam 5.7 milyar € zarar yazdı; ama sahip olduğu kaynağın bir kısmını kesinlikle geleceğe yönelik teknolojilere (girişimlere) yatırıyor. Bu, E.ON için de öyle, Enel için de. Neden?
Giriş
İlk elektrik iletiminin (AC) Westinghouse Electric Corporation (Thomas Edison şirketinin rakibi) çok kısa mesafede gerçekleştirilebildiği zamanlardan bugünlerdeyiz. Enerjinin kesintisiz, kaliteli ve uygun bir maliyetle iletilmesi 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu amaçları arasında yer alsa da; zamanla, elektrik tüketicilerinin mikro üretici sıfatına da haiz olmaları (prosumer), elektriğin depolanması, tüketiciler arası elektrik transferi (peer-to-peer), tüm bunların uzlaştırılması vs kaçınılmaz olarak yönetilmesi gereken parametreler olarak önümüzde durmaktadır.
Değinilen parametreler esasen teknolojik durumla alakalıdır, elektriğin iletilmesini teknoloji olanaklı kılmıştır (Edison AC’nin ticari amaçlı kullanımının çok tehlikeli olduğunu iddia ediyordu), depolama yine böyle bir şeydir; güneşten elektrik üretilebilmesi ve evlerin çatısına güneş paneli yerleştirerek hane sahiplerinin birer elektrik üreticisi olması, günün birinde hane sahipleri arasında elektrik transferi yapılabilmesi, elektrikli arabalar ve depolama sistemleri vs tamamı teknolojinin olanaklı kıldığı şeyler ve burada önemli bir husus da teknoloji dediğimiz kavramın yakınsaması (convergence). Yani, bir ürün üzerinde çok sayıda işlevsellik eklenebilmesi. Bunun iki temel sebebi var; birçok şey elektronik ve yazılım tabanlı hale geliyor, elektrikli araçlar başta olmak üzere.
Teknolojiler
#1- Depolama
McKinsey’ye göre, enerji sektöründeki yeni yıkıcı teknoloji enerji depolama. Depolama, EDAŞ’lar açısından, frekans regülasyonu, yenilenebilir enerji entegrasyonu, şebeke yatırımlarının azaltılması kapsamında önemli görülmektedir.
- Tesla’nın bireysel ölçekli ve grid-scale uygulamaları herkesin malumu olmakla birlikte, şebeke işletmecisi TenneT ile IBM de ortaklaşa proje yürütmektedir ve projeyle, TenneT evlerdeki güneş aküleriyle elektrik şebekesini yöneten ilk sistem operatörü olacak. Puant saatlerde üretilen fazla elektrik enerjisi evlerdeki bu akülerde depolanacak ve böylelikle rüzgar türbinlerini durdurmaya gerek kalmayacak.
- Tüm dünyada toplam 36 GW’ı aşkın yenilenebilir kurulu gücüne sahip olan Enel, Ocak 2017’de enerji depolama şirketi Demand Energy’yi satın aldı. Bu, artan yenilenebilir gücüyle birlikte depolamanın da paralelde büyümesine olanak tanımaktadır.
- Benzer bir örnek Alman E.ON için de geçerlidir; E.ON, Birleşik Krallık’ta depolama entegreli GES kurulumuna başladı.
#2- Blockchain
Bu konuda gerçekten yazıp çizmek lazım. Ne olduğu ve nasıl uygulanacağı halen pek anlaşılmış değil. Otizm Vakfına 1 TL bağış yapmak suretiyle BKM tarafından hazırlanan Blockchain 101 kitabı pdf olarak indirilebilir (kaynak). Öte yandan, Barış Sanlı ile Murat Alanyalı da taslak bir çalışma için kolları sıvamış.
Blockchain, doğrulama, takip ve depolama (identifying – tracking – storage) hususlarına getirdiği farklı yaklaşım dolayısıyla güvenlikli veri dağıtım zinciri olarak adlandırılmaktadır ve bir tür veri yönetim yapısı algoritması sunmaktadır. Blockchain denilince akla para birimi olan “bitcoin” geliyor olabilir; ama esasen alakası yok, zira bitcoin bu teknoloji üzerine bina edilmiş bir para birimidir. Blockchain teknolojisinin katma değeri identifying – tracking konusunda olunca her alana uygulanabiliyor (sağlık, enerji, telif vs).
Bu tip bir teknolojinin mevcut düzenleme yapısında nasıl konumlanacağı merak konusu (Barış Sanlı).
- İtalyan şirketi olan Enel, blockchain’in kendi iş alanında nasıl etkisi olacağını keşfetmeye çalışıyor.
- RWE, ethereum tabanlı blockchain girişimi olan Slock.it ile işbirliğine gitti. İşbirliği, Ethereum teknolojisinin utility sektöründe uygulanabilirliği amaçlıyor (proof of concept). Bu amaca yönelik olarak da, RWE’nin blockchain ekibini yöneticisi Carsten Stöcker, muhtemel blockchain smart contract (akıllı sözleşme) kullanım alanlarından bir tanesinin, elektrikli araç şarj istasyonları olabileceğini ifade etmiş. Prototip geliştirilmiş (Lift konferansında sergilenmiş) ve üzerine çalışılıyormuş. Amaç genel olarak, faturalama sürecini otomatikleştirmek. RWE Almanya’da 100. elektrikli araç şarj istasyonunu devreye aldı. RWE’nin şarj istasyonların en farklı özelliği, ödeme ve şarj verilerinin yönetilmesinde ethereum esaslı blockchain teknolojisini kullanıyor olması. Innogy’nin (RWE) bu konudaki partneri Share&Charge.
- BTL isimli şirket, bu yılın sonuna doğru blockchain tabanlı gaz ticaret platformu oluşturmayı planlıyor.
- Ponton firmasınca, enerji ticaretine yönelik yazılım geliştiriliyor.
- Enel ve RWE, elektrik ve gaz ticaretinde blockchain teknolojisine dayalı bir proje başlattı. Enerchain olarak adlandırılan yazılım, peer-to-peer anonim ve aracı olmaksızın enerji ticaretine olanak tanıyor.
- Enerjiyle alakalı bakıldığında, akıllı şebekeyi ele alırsak, blockchain sisteminin temellerinden birisi akıllı sayaç olacak ve bu konuda çalışan UK merkezi Electron diye bir girişim var.
Örnekleri çoğaltmak mümkün, yazının konusu da örnekleri listelemek değil. Gözüken şu; Avrupalı şirketler bu teknolojiyi ve teknolojinin kendi iş kollarına etkilerini anlamaya çalışıyor; enerji de, depolamasından elektrikli arabasına kadar çok sayıda şeyi ihtiva ettiğinden, eskisi gibi statik bir şebeke değil dinamik ve internet tabanlı bir şebekeyle karşı karşıya olunduğundan bu yakınsamaya adapte olmaya çalışıyorlar. Adaptasyon yeteneğini artırırken de, günlük operasyonlarının ötesine geçip pilot projelere yatırım yapıyorlar, erken girişim şirketlerine yatırım yapıyorlar.
Ülkemize baktığımızda ise merak ettiğim tek şey şu; EDAŞ’larda yönetici pozisyonunda çalışanların kaç tanesi blockchain kavramını duydu acaba? Ne diyecekler; “go get me this blockchain” mi?
Ankete katılmak için lütfen tıklayınız.
Avrupalı Şirketlerin Diğer Teknolojik Aksiyonları
Elektrik şirketleri 2016’da dağıtık üretim teknolojilerine 1 milyar $’dan fazla yatırım yapmış (infographic).
- Danimarkalı elektrik şirketleri “ElaadNL” adında bir komisyon oluşturmuş ve bu komisyon Renault ile 2016’da anlaşma imzalamış. Anlaşmayla, ilk fazda Utrecht bölgesine 1000 adet güneş panelli (10 bin panel) akıllı şarj istasyonu kurulacak. İkinci fazda, vehicle2grid modeli geliştirilecek. Fakat, bunun (düşük voltaj dağıtım alanında) gerçekleştirilmesi için güvenilir (reliable ve secure) haberleşme sistemine ihtiyaç vardır, zira bu haberleşmeyi klasik SCADA sistemleriyle gerçekleştirmenin çok maliyetli olması muhtemeldir. Bu sorunun çözümü için internet altyapısının kullanılabileceğini öne süren akademik çalışmalar mevcuttur ve bunlardan birisi de Kubilay Demir’in şuradaki yayınıdır.
- Engie, elektrikli araçların şarjı konusunda pazar lideri olmak istediğini açıkça vizyonu haline getirmiş ve 20 ülkede 40 binden fazla istasyon kurulumu gerçekleştirmiş olan EVBOX’ı satın aldı, sonra da Green Charge Networks satın aldı. Engie’nin bir de Research, Technology, and Innovation isimli bir alanı var ve bu alanın bir de VP’si (Thierry Lepercq) var.
- Enel, 2017 Mart’ta, Berkeley’de Innovation Hub açtı. Stratejisi de erken dönem girişimlerinden ziyade, ürün bazlı yatırım yapmak.
- E.ON, fuel-cell (yakıt hücresi) esaslı ısıtma sistemleri geliştiren Elcore GmbH isimli firmaya yatırım yaptı.
- OVO, akıllı şebeke girişimi olan VCharge’ı satın aldı (2017 Şubat’ta). Böylelikle, müşterilerin kullanımına uygun yeni bir enerji tarife ile, elektrikli depolama ısıtması kullanan müşterilere ücretsiz ısıtma kontrolü yükseltmeleri sunmak için VCharge teknolojisini kullanacak. Ovo’nun 700 bin adet müşterisi var ve 1 milyonu hedefliyor.
- OPower, Oracle tarafından satın alındı (2016 Mayıs). OPower 100’den fazla elektrik şirketine hizmet veren bir veri platformu.
Özetle, Enel gibi ürün bazlı çalışmaları olan girişimlere yatırım yapacak bir paradigmanın ülkemiz enerji şirketlerine yerleşmesi şart.
Bu arada, Borusan AR-GE Müdürlüğü kurmuş.
Sonuç olarak, EDAŞ’lar;
- EPDK’nın AR-GE bütçesinden de istifade edecek şekilde AR-GE Merkezi kurabilirler (bilindiği üere 5746 sayılı AR-GE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’da değişiklik yapılmasına dair Kanun ile AR-GE Merkezi kurmak artık kolaylaştı).
- Erken dönem girişimlere ve/veya ürün bazlı projelere yatırım yapmalıdırlar.
- Yeni teknolojilerin kendi işlerine etkilerini anlamaya çalışmalıdırlar.
- Adaptasyon yeteneklerini artırmalıdırlar
HATIRLATMA!!! Anket